İZMİR HAKKINDA (www.izmir.com.tr) Söylencelere göre İzmir adı ; “Smyrna “ adlı
bir Amazon kraliçesinden gelmektedir. Bugün
İzmir olarak kullandığımız isim Smyrna
kelimesinin dönüşmüş biçimidir. Bazı kaynaklar
Smyrna kelimesinin daha erken söyleniş
biçimlerine ilişkin Samorna ve Smurna adlarını
da vermektedirler. Ama kentimiz 20. yüzyılın
başına kadar yaygın olarak Smyrna ismiyle
tanınmıştır. |
|
![]() |
|
Smyrna Antik
Kenti |
|
Antik çağlardan günümüze bir ticaret ve liman kenti olan İzmir; kuruluşundan bu yana bu özelliğini hiç kaybetmemiştir. Bu özelliği sayesinde farklı kültürler İzmir’de harmanlanmış, bu olgu kentin mimari dokusuna da sinmiştir. Yakın zamanlara kadar İzmir’in en eski yerleşim alanı olarak bilinen Bayraklı’da ki Tepekule kazılarından elde edilen buluntular M:Ö 3000 yıllarına kadar uzanmaktaydı. Doğu Helen dünyasının en eski kutsal yapılarından birisi olan Athena Tapınağı ve yine Helen dünyasının çok odalı ev tiplerinin en eski örnekleri ve İon Uygarlığı’na ait en eski parke döşeli yol burada yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Ancak 2006 yılında Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından İzmir Bornova’da bulunan Yeşilova Höyüğü’nde ki kazılarda kentin tarihinin M:Ö 6500’e kadar uzandığı tespit edilmiştir. Çağlar boyunca çeşitli istilalara uğrayan
İzmir’in üçüncü kuruluş süreci ise; M.Ö 333
yılında çeşitli kaynaklarca da doğrulandığı
biçimde İzmir’e gelen İskender sayesinde
olmuştur. Söylenceye göre; pagos(Kadifekale)
Dağı eteklerinde uyuyakalan İskender’e rüyasında
iki su perisi İzmir’i burada kurmasını
öğütlemişler. O da kenti ikinci kez Kadifekale
sırtlarında kurmuştur. |
|
![]() |
|
Kadifekale |
|
Roma İmparatorluğu döneminde; Roma’ya karşı Bergama Kralı Attalos’un oğlu Aristonikos’un öncülüğünü yaptığı ayaklanmaya destek vermediği için İmparatorluk tarafından “özgür kent” olarak tanımlanan İzmir, ardından gelen Bizans egemenliği döneminde dinsel bir merkez haline gelmiştir. Böylelikle İzmir Bizans döneminde dinsel merkez olma özelliği nedeniyle başkent İstanbul düzeyine çıkarılmıştır. Bizans İmparatoru Leon, İzmir’i İstanbul dışında ki kentlerin başkenti ilan etmiş ve bu süreçte İzmir’e “kendi kendini yönetebilen kent “ünvanı verilmiştir. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun
yoğun Türkmen akınlarına sahne olmasıyla
birlikte İzmir ve çevresinde ilk kez Türk
egemenliği görülmeye başlamış, 1081’de denizci
Türkmen Beyi Çaka Bey; İzmir’i merkez alarak bir
beylik kurmuş ve yaklaşık 16 yıl bu egemenliğini
sürdürmüştür. Çaka Bey’in çok kısa süren
hâkimiyetinden sonra İzmir ve çevresinde Türk
izlerini kuvvetlendiren asıl dönem,
Aydınoğulları Beyliği’nin 1308’de Birgi’de
kurulmasıyla başlamıştır. 1317’de İzmir’i ele
geçiren Aydınoğlu Mehmet Bey, İzmir’in
yönetimini oğlu Umur bey’e vermiştir. Umur Bey
döneminde İzmir’de özellikle Kadifekale
sırtlarında yoğun bir Türkleşme olgusu
yaşanmıştır. Umur Bey’in İzmir ve Ege Denizi’nde
elde ettiği başarılar karşısında; ortaçağın
güçlü denizci İtalyan kent devletleri olan
Venedik ve Cenevizliler olumsuz olarak
etkilenmişler ve Umur Bey’in faaliyetlerine son
vermek amacıyla 1345 yılında Papalığı harekete
geçirerek Fransız Humbert komutasında bir Haçlı
donanmasını İzmir’e göndermişlerdi. Bu donanma
İzmir’e baskın yaparak sahilde bulunan Liman
Kaleyi zapt etti. Yaşanan bu gelişmeler sonunda
Umur Bey’in donanması ve tersanesi tahrip
edildi. Türkler Ancak Kadifekale eteklerinde
tutunabildiler. Süreç içerisinde Kadifekale ve
çevresi Türk Müslüman İzmir, günümüzde Hisarönü
Camii civarında bulunan Liman Kale’de sahil
kesimi ise Hıristiyan-Gâvur İzmir olarak
kaldı. |
|
![]() |
|
Kordonda Frenk Kadınları
|
|
![]() |
|
Frenk Sokağı
|
|
Umur Bey; Liman Kaleyi
Latinlerden geri almak için çok uzun süren
mücadeleler yaptı. 1348 de Liman Kaleyi kuşattı.
Ancak kaleden atılan bir okla şehit oldu. İzmir;
1425 yılında Osmanlı İmparatorluğunun sınırları
içine girmiş, ve uzun yıllar imparatorluğa bağlı
“Sığla Sancağı” olarak
anılmıştır. |
|
![]() |
![]() |
Çaka Bey | Aydınoğlu Umur Bey |
İzmir’in kentsel gelişimi ise 17. yy.’dan
itibaren ivme kazanmıştır. 1425’de başlayıp 17.
yy.a kadar geçen süre içinde kasaba irisi bir
kent özelliği taşıyan İzmir; 17.yüzyılla
birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun Batıya açılan
kapısı olmuştur. Hinterlandında verimli tarım
arazileri olan İzmir’in dünya kapitalist
sistemine eklemlenen bir “Liman Kent” olarak
kentsel gelişimi; 17. yy.da Batı Avrupa’nın
Osmanlı coğrafyasına doğru yayılma emelleri
taşımasıyla paralellik taşır. Batı Anadolu’nun
zengin tarım ürünlerinin tek ihraç kapısı
niteliğinde olan İzmir, bu tarihten itibaren
batılı şirketlerin ve onların aracısı
konumundaki Levanten aile işletmelerinin en
önemli ilgi odaklarından birisi haline gelmeye
başlamıştır. Bu olgu; kentin sosyolojik yapısını
ve mekânsal görünümünü önemli bir değişime
uğratmış ve farklı kültürler ve yaşam biçimleri
İzmir’de bir arada barış içerisinde yaşamaya
başlamışlardır. 19. yy.ın bütün yolculuk
güncelerinde “Küçük Paris” olarak adlandırılan
İzmir; giderek batılı yaşam tarzının en rafine
örneklerinin yaşandığı bir kent haline
gelmiştir. Farklı dillerde yayınlanan
gazeteleriyle, Avrupa’da ki herhangi bir kenti
aratmayacak kafeleriyle, tiyatro binaları ve
konser salonlarıyla İzmir, kültürel olarak da
Doğu Akdeniz liman kentleri içinde ayrıcalıklı
bir konuma sahip
olmuştur. |
|
![]() |
|
Kordon |
|
1838 Balta Limanı Ticaret
Antlaşması’nın ardından İzmir, gümrük sisteminde
yapılan düzenlemelerle sanayileşmiş Batı Avrupa
ülkelerinin ithal mallarının yoğun işgaline
uğradı. Bu ithalat patlamasıyla birlikte
İzmir’de meydana gelen ticari canlılık, 1908
yılında II. Meşrutiyet’in ilânına kadar sürdü.
Bu süreç içerisinde İzmir Limanı adeta Asya’nın
Avrupa’ya bağlandığı bir köprü işlevi gördü.
Anadolu’nun zengin tarım havzalarının
ürünlerinin deve kervanlarıyla İzmir’e
getirilerek, limandan Avrupa’nın değişik
şehirlerine ihraç edildiği bu süreci; 1860ların
ortalarından itibaren dünya kapitalist
sisteminin bir ürünü olan demiryollarının Batı
Anadolu’daki yapımı izledi. Bu gelişmeler
ışığında İzmir-Aydın Demiryolu’nun devreye
girmesiyle Gediz ve Menderes Ovaları’nın tarım
ürünleri İzmir Limanı’na daha rahat ve kolay bir
şekilde taşındı. Bütün bu gelişmelerle birlikte
Osmanlı merkezi otoritesinin ticaret üzerindeki
denetiminin zayıflaması ve konsolosluk
mahkemelerinin yargı alanlarının genişlemesi
yabancı tüccarların İzmir’e akın etmesine neden
oldu. 1856 yılında yabancılara mülk edinme
yasasının çıkarılmasıyla birlikte İzmir
nüfusunda önemli değişimler meydana geldi.
1847’de yaklaşık 15 bin olan kentteki yabancı
nüfus, 1880’de 50 bin kişiye ulaşmıştı. Artan
ticaret hacmi doğal olarak yabancı sermayeli
kuruluşların İzmir’de faaliyet göstermelerine
neden oldu. Örneğin 1843 yılında Commercial Bank
of Izmir, 1860’da Credit Lyonnais ile 1863’de
Osmanlı Bankası İzmir’de şubeler açtı. 1850’de
yirmi değişik ülkenin tüccarları İzmir’de
ticaret evleri kurmuş, bu durumun doğal bir
sonucu olarak da kent bünyesinde 17 konsolosluk
bu yabancı tüccarlara hizmet vermeye başlamıştı.
Hiç kuşkusuz bu durum İzmir’in sosyo-ekonomik
yapısını tamamıyla değiştirecek gelişmeleri de
beraberinde getirdi. İzmir’in gündelik yaşam
pratikleri artık değişiyordu. Konsolosluklar,
Levanten aile şirketleri ve yabancı sermayeli
kuruluşların geliştirdikleri yeni yaşam
biçimleri İzmir’in başta Kordon olmak üzere
mekânsal görünümünü de farklılaştırdı. İzmir
Rıhtım Şirketi’nin denizi doldurarak oluşturduğu
bölgede ve Kordon’da, yabancılar kendi yaşam
alışkanlıklarını sürdürecek mekânlar
yaratmışlardı. Özellikle yüksek gelir gruplarına
yönelik pek çok kulüp ve dernek binası bu
civarda konuşlanmıştı. Örneğin Avrupalılar
Derneği (Club Europen), Tüccarlar Derneği ve Kulübü, Avcılar Kulübü, Sporting Club ve Concert
America Tiyatro Salonu bu bağlamda inşa edilmiş
en görkemli yapılardı. Ayrıca Kramer Palas Oteli
ile onun üst katındaki Club Hellenique de bu
kompozisyonu tamamlıyordu. Artık kentin insan
kitlesinde büyük farklılaşmalar oluşmuştu. Söz
konusu bu kitle, Kordon’da konutlar da edinmeye
başlamıştı. Pasaport yöresinden kuzeye doğru,
konut alanları yoğunlaşmıştı. Sakız’dan gelen
tüccarların oturdukları ev anlamına gelen Sakız
tipi mimari, yani iki katlı, cumbalı konut
mimarisi de İzmir’de giderek
yaygınlaşıyordu. |
|
![]() |
|
Kordondaki Evler |
|
Bunlardan başka Whitall, Giraud, Charnaud, Forbes, La Fontaine, Patterson gibi zengin Levanten tüccar aileleri, Buca, Bornova ve çok az olmakla birlikte Karşıyaka’da geniş araziler alıp görkemli malikâneler yaptırmışlardı. Kentin canlanan ekonomik yaşamı beraberinde ticari organizasyonları da yaratmakta gecikmedi. 1850’li yıllarda İngiliz ve Fransız tüccarlar ayrı ayrı ticaret odaları kurmuşlardı. Onları İtalyanlar ve Hollandalılar izledi. 1885 yılında bütün bu odalar birleştirilerek İzmir Ticaret Odası kurulmuş, bunu 1892 yılında İzmir Ticaret Borsası’nın kuruluşu takip etmişti. |